Kanser hastalarında kemoterapinin C-reaktif protein düzeyine ve yaşam kalitesine olan etkileri
Künye
Gürler, Mehmet Yavuz. (2011). Kanser Hastalarında Kemoterapinin C-Reaktif Protein Düzeyine Ve Yaşam Kalitesine Olan Etkileri. Yayımlanmamış doktora tezi. İstanbul : İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi.Özet
Giriş ve Amaç: Bir inflamasyon belirteci ve akut faz reaktanı olan C-reaktif protein,
karaciğer ve yağ dokusunda üretilen bir beta globulindir. Günümüz pratiğinde pek çok
hastalığın tanısını desteklerken bazı hastalıkların ise takibinde ve alevlenmesinde
güvenilir bir belirteçtir. Son yıllarda yapılan çalışmalar göstermiş ki kanser hastalarında
bakılan serum CRP düzeyi hastalığın yaygınlığı, hastanın yaşam kalitesi, prognozu ve
kemoterapiye yanıtı değerlendirmede kullanılabilmektedir. Biz çalışmamızda, önceden
kemoterapi görmemiş hastalarda CRP düzeyi ile yaşam kalitesi ve metastaz ilişkisini,
kemoterapinin CRP ve yaşam kalitesine olan etkilerini araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza katılan hastalar T.C. İstanbul Bilim Üniversitesi Avrupa
Florance Nightingale Hastanesi tıbbi onkoloji kliniğine 2009 ve 2010 yıllarında başvuran,
daha önce kemoterapi görmemiş gönüllülerden seçildi. Hastalara kemoterapi öncesi, akut
infeksiyon tablosu olmadığı fizik muayene ile ekarte edildikten sonra, bazal serum CRP
düzeyi bakıldı ve EORTC hayat kalitesi formu QLQ-C30 (versiyon 3.0) dolduruldu. Aynı
işlem hastalar üçüncü doz kemoterapi için başvurduklarında tekrarlandı. CRP ölçümü
Cobas Integra 400/800 cihazında turibidimetrik (latex) yöntem ile yapıldı. İstatistik analiz
SPSS 16.0 programı kullanılarak yapıldı.
Bulgular: 57 hasta üzerinde yapılan çalışmada hastalardan ikisi üçüncü kemoterapisini
almadan hayatını kaybetti. 36 ileri evre, 19 erken evre, 25’i kadın 30’u erkek toplam 55
hasta çalışmayı tamamlayabildi. Hastaların 6 tanesi akciğer, 9 tanesi kolon, 15 tanesi
meme, 12 tanesi mide,1 tanesi karaciğer, 3 tanesi safra yolları, 4 tanesi pankreas, 1 tanesi
kemik, 3 tanesi testis kanseri hastası ve 1 tanesi nöro-endokrin tümörlü hastaydı. İleri evre
gurubun yaş ortalaması 55,7±11,7 iken, erken evre gurubun yaş ortalaması 52,6±13 olarak
bulundu. Her iki gurubun arasında yaş ortalaması bakımından anlamlı bir fark yoktu.
( p=0,370 ). İleri evre ve erken evre olgularda CRP düzeylerinin, gerek kemoterapi
öncesi( p=0,359 ) gerek kemoterapi sonrası ( p=0,344 ) aralarında anlamlı bir fark
bulunamamıştır. İleri evre ( p=0,907 ) ve erken evre ( p=0,113 ) hastaların kemoterapiye
başlamadan önceki ortalama CRP değeri ile 3. kür kemoterapi sonrası anlamlı bir düşüş
tesbit edilememiştir. Kemoterapi gören hastalarda CRP düzeyi yüksekliği olan hastalarda
yorgunluk, ağrı, ishal, uykusuzluk, bulantı ve kusma da artma olurken genel iyilik hali,
emosyonel durum, rol performansında ve iştahında azalma olmuştur. Kemoterapi gören
hastalarda yaşam kalitesi kriterlerinden genel iyilik halinde( p=0,017 ), rol
performansında( p=0,010 ), emosyonel durumunda( p=0,00 ) ve sosyal durumunda
( p=0,043 ) anlamlı bir iyileşme söz konusu iken ağrı skorunda( p=0,005 ) ise anlamlı bir
düşüş söz konusu olmuştur.
Sonuç: Çalışmamızda kemoterapi gören hastalarda CRP düzeyinde anlamlı bir düşüş
olmamasına karşın, çalışmadan elde ettiğimiz veriler sonucunda, yüksek CRP düzeyi ile
düşük hayat kalitesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu veriler sonucunda, kanser
hastalarında CRP düzeyi bir yaşam kalitesi işaretçisi olarak değerlendirilebilir. Ancak,
daha fazla sayıda hasta ve CRP’ nin bağımsız bir değişken olarak yaşam kalitesi belirteci
olduğunu gösteren istatistiksel çalışma ve örneklemenin büyüklüne gereksinim vardır.
Çalışmayı gerçekleştirdiğimiz kemoterapi gören kanser hastalarında CRP düzeyi ile
yaşam kalitesi arasında anlamlı bir ilişki tesbit edilirken, kemoterapi gören hastaların
ortalama yaşam kalitesinde anlamlı bir artış olduğu tesbit edilmiştir. Kemoterapinin
sanıldığı gibi yaşam kalitesini düşüren bir tedavi yöntemi olmadığı, özellikle ilk üç kürde
yaşam kalitesini arttırdığı düşünülebilir. BACKGROUND: C- reactive protein is a beta globuline which is produced by the liver and adipose tissue. It is an acute phase reactant and a good marker of inflammation. In our daily practice it is used in the supporting lots of disease diagnosis and also used in folow up of the diseases. Most recent studies showed that in cancer patients, serum CRP level can be used for interpret the disease invasion, quality of life, prognosis and evaluation of the chemotherapy responce. We investigate the relationship between serum CRP, quality of life and invasion of the disease and also the effect of chemotherapy to quality of life and serum CRP level. METHODS: Patients are chosen between the volunteers who did not take chemotherapy before and apply to the T.C. İstanbul Bilim Üniversity Avrupa Florance Nightingale Hospital Medical Oncology Clinic in the years 2009-2010. After a physical examination, for each patient who do not have a recent infection a blood test (for CRP) and EORTC QLQ-C30 (versiyon 3.0) questionnaire is performed. The same steps were repeated for each patient when they came for the third chemotherapy seance. Measurement of CRP is done by the Cobas Integra 400/800 machine with the turibidimetrik (latex) way. Statistical analysis is done with the help of SPSS 16.0 software. RESULTS: Study began with 57 patients but 2 of them died before taking the third chemotherapy dose. 36 progresed , 19 non-progressed, 25 female 30 male total 55 patient could complete the study. 6 patients had lung cancer, 9 patients had colon cancer, 15 patients had breast cancer, 12 patients had stomach cancer, 1 patient had liver cancer, 3 patients had bile duct cancer, 4 patients had pancreas cancer, 1 patient had bone cancer, 3 patients had testis cancer and 1 patient had neuro-endocrin tumor. The average age of the progressed disease group was 55,7±11,7 while the average of non-progressed group was 52,6±13. Between two groups there wasn?t any significant differance ( p=0,370 ). The CRP levels of progressed and non-progressed cases are compared. Before chemotherapy ( p=0,359 ) and after chemotherapy (p=0,344 ) no significant differance is found. Also we could not determine a significant decrease within the CRP level of progressed ( p=0,907 ) and non-progressed ( p=0,113 ) patients when we compare them before and after the chemotherapy. The patients who had high levels of serum CRP, had increased fatigue, pain, diarrhea, insomnia, nausea and vomiting while decereased global health status, emotional functioning, role functioning and appetite score. After the chemotherapy, while there is a significant improvement in the global health status( p=0,017 ), role functioning( p=0,010 ), emotional functioning( p=0,00 ) and social functioning( p=0,043 ), there is a significant decrease in the pain score( p=0,005 ). CONCLUSIONS: Although we could not find significant decrease within the serum CRP levels with chemotherapy, we find out a correlation between high serum CRP levels and low life quality. With the result of these data, we may evaluate the serum CRP level as a marker of life quality. But we need more number of patient and statistical sudies that CRP is an independent variable as a marker of life quality. We find out a corrolation between chemotherapy and quality of life. The average life quality of the patients taking chemotherapy is increased. Contrary to popular belief, we can say that, chemotherapy is not a factor that decereases quality of life. Espacially within the first three seance, we can consider the quality of life increases.