Canlı böbrek donörlerine ilişkin psikososyal değerlendirme
Künye
Yücetin, Levent. (2014). Canlı Böbrek Donörlerine İlişkin Psikososyal Değerlendirme. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul : İstanbul Bilim Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü.Özet
Organ bağışı ne yazık ki Türkiye’de istenilen oranlara ulaşabilmiş durumda değildir. Hastalar için gerekli tüm doku ve organları kadavra donörden temin edebilen hiçbir ülke yoktur. Bununla beraber gelişmiş ülkelerde kadavra kaynaklı nakil oranı %80, canlı kaynaklı nakil oranı %20'iken Türkiye'de tam tersidir.
Canlı vericili böbrek nakli son dönem böbrek yetmezliği olan hastalara en kaliteli yaşam şansını vermektedir. Canlıdan yapılan organ bağışlarında alıcının iyileşmesi pahasına normal ve sağlıklı bir insana majör bir cerrahi girişim yapılması etik kurallara ve “önce zarar verme” ilkesine ters düşen bir durum gibi görünmektedir. Buna rağmen vericinin neden ameliyat edildiğini biliyor olması, yüce duygularla başka bir insana hayat gibi değerli bir armağan vermesi ve bu yardım sonrası elde ettiği manevi kazanç bu operasyonu etik açıdan mümkün kılmaktadır .
Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlıklı olma, bedensel, ruhsal ve sosyal anlamda tam olarak iyi olma hali olarak belirlenmiştir. Literatüre bakıldığında böbrek vericilerinin 40 yıllık tıbbi takiplerinde böbrek yetmezliği ve diğer hastalıklara yakalanma sıklığında toplumdan bir farkları olmadığı görülmektedir. Bu kişilerin nakil sonrası psikolojik gelişimleri ile ilgili çalışma ve yayınlar ise sınırlıdır.
Bu çalışmada 19-65 yaşları arasında, 125'i bayan,165'i evli,50'si anne-baba olan 184 canlı böbrek vericisinin bir yakının son dönem böbrek yetmezliği tanısı alması sonrasında canlı böbrek vericisi olmak nedeniyle ortaya çıkan travma sonucu oluşan değişimleri ele almak amaçlanmıştır. Alıcıların sadece 55'i bekleme listesinde kayıtlıyken 117'si diyalize girmiştir. Bu amaç kapsamında, canlı böbrek vericilerinin nakil öncesi karar vermelerine etki eden faktörler, bunların geriye dönük değerlendirilmesi, travma sonrası gelişim olgusu ve bu olguyu etkiledigi düşünülen faktörlerden sosyo-demografik ve alıcıya iliskin degişkenler(vericilerin yaş, cinsiyet, akrabalık derecesi, eğitim durumu, yaşadığı yer,alıcının diyalize girip girmediği, girdiği süre, diyazliz tipi vb değişkenlere göre ), baş etme yöntemleri ve algıları incelenmiştir. Sonuç olarak canlı böbrek vericilerinin yaşadığı travma sonrasında daha güçlü olduğu tespit edilmiştir. Organ donation activity is not at the desired level even in countries that are considered to be advanced in organ donation activity. There is no country in the world that supplies all of the tissues and organs from cadaveric donors. However, in developed countries, 80 percent of donors are cadaveric organ donors, while 20 percent of them are living donors. This ratio is the opposite in Turkey.
Kidney transplantation from living donors is regarded as a contradictory case to the “first do no harm” principle as a major surgical intervention is performed on a normal and healthy person at the expense of recovery of the organ recipient. Nevertheless, the living donor’s acknowledgement of the reason why the operation is performed and awareness of the importance of organ donation as a life gift, makes the kidney transplantaion ethically acceptable.
Literature review indicates that in a 40-year medical follow-up living kidney donors shows no difference in kidney failure and other diseases frequency in comparison to the rest of society. Researches and publications on psychological after transplantation; however, are limited.
The purpose of this study is to investigate whether there is a significant difference between the socio-demographic variables, which have an impact on psychiatric change of living kidney donors and post-traumatic development of living kidney donors.
In the scope of the study, 184 living kidney donors aged 19 to 65 are selected as follows: 125 women, 165 married, 50 parents, and 134 urban residents. Only 55 of the recipients were registered on the waiting list while 117 of them received dialysis.
It is demonstrated that the sociodemographic variables such as age, gender, time spent on dialysis,time after te transplantation, and living place of both donors and recipients have no significant impact on the post-traumatic development.
The study puts that being a living kidney donor has no negative effect on people themselves.